E-ISSN: 2587-0351 | ISSN: 1300-2694
Van Medical Journal - Van Med J: 11 (1)
Volume: 11  Issue: 1 - 2004
KLINIK MAKALE
1.The Effect Of Cafeic Acid Phenethyl Ester On The Activities Of Metabolic Enzymes After Cisplatin-Induced Nephrotoxicity In Rats
H. Ramazan Yılmaz, Sadık Söğüt, Hüseyin Özyurt, Mustafa Iraz, Zeki Yıldırım, Ömer Akyol
Pages 1 - 6
Amaç: Daha önceden yaptığımız çalışmada sisplatin nefrotoksitesi üzerine kafeik asit fenetil ester’in (CAPE) koruyucu etkisi olduğu gösterilmiştir. Bu çalışmada, daha önceki çalışmamızda kullanılan sıçanların böbrek dokuları yeniden analiz adildi ve sisplatinin böbrek dokusunda hekzokinaz (HK), glukoz-6-fosfat dehidrogenaz (G6PD), laktat dehidrogenaz (LDH) ve malat dehidrogenaz (MDH) enzim aktiviteleri üzerine etkisi ve buna CAPE’nin koruyucu etkisi araştırıldı. Metod: 22 adet sıçan üç gruba ayrıldı. Grup-I (n=6): sadece intraperitoneal izotonik NaCl; Grup-II (n=9): tek dozda 7 mg/kg sisplatin ve Grup-III (n=7): sisplatin uygulamasından 2 gün önce başlamak üzere CAPE 10µmol/kg 1x1 intraperitoneal yolla 7 gün verildi. Yedinci gün anestezi altında dekapite edilerek öldürülen sıçanların böbrek dokuları alındı. Böbrek dokusunda hekzokinaz (HK), glukoz-6-fosfat dehidrogenaz (G6PD), laktat dehidrogenaz (LDH) ve malat dehidrogenaz (MDH) aktiviteleri spektrofotometrik olarak ölçüldü. Bulgular: Sisplatin böbrek dokusunda HK ve G6PD aktivitelerinde kontrol grubuna göre anlamlı bir artmaya neden oldu (p<0.0001). CAPE grubunda HK artışı daha fazlaydı. CAPE, G6PD aktivitesindeki artmayı istatistiksel olarak anlamlı olmayan düzeyde azalttı (p>0.05). CAPE verilen sıçanlarda kontrol ve sisplatin grubuna göre LDH aktivitesinde anlamlı bir artma bulundu (Sırasıyla, p<0.0008, p<0.015). Sisplatin tek başına LDH aktivitesini etkilemedi (p>0.05). Üç grupta da MDH aktivitesi değişmedi (p>0.05). Sonuç: Sisplatinle hasarlanmış böbrek dokusunda, HK ve G6PD enzimi gibi karbonhidrat metabolizmasında rolü olan enzimlerin aktivitelerinin artabileceği gösterilmiştir.
Aim: In a former study, we have showed that CAPE has preventive effect on cisplatin-induced nephrotoxicity. In this study we re-analyzed the renal tissues of the rats used formerly and investigated whether cisplatin has any effects on hexokinase (HK), glucose-6-phosphate dehydrogenase (G6PD), lactate dehydrogenase (LDH) and malate dehydrogenase (MDH) enzyme activities in renal tisssues, and the possible preventive role of CAPE on this effect. Methods: The study was performed with 22 rats in 3 main groups: group I (n=6): 0.9% saline solution was applied to the rats intraperitoneally (i.p.); group II (n=9): 7 mg/kg single dose cisplatin was administered i.p.; and group III (n=7): 10µmol/kg from 10µmol/ml CAPE solution was administered daily 1x1 begining 2 days before cisplatin administration. At the 7th day of treatment, the rats were killed by decapitation under anesthesia, autopsied and their kidney tissues were removed. Spectrophotometric methods were used to determine the activities of above-mentioned enzymes in the kidney tissue. Results: The results of the experiment demonstrated that HK and G6PD activities were increased significantly in the cisplatin group compared with the control group (p<0.05). The most increase of HK was seen in the CAPE group. CAPE prevented the increases of G6PD activities nonsignificantly (p>0.05). LDH activity was increased significantly in the CAPE group compared with cisplatin group or the control group (p<0.05). Cisplatin did not affect solely the LDH activity (p>0.05). There was no significant difference in the LDH activity between cisplatin and control groups, and nor in the MDH activities among cisplatin, CAPE, and control groups (p>0.05). Conclusion: From these results, it can be concluded that the activities of enzymes playing role in carbohydrate metabolism like HK and G6PD may increase in the course of cisplatin-induced nephrotoxicity process.

2.Heart Valve Surgery Procedures In Patients With Chronic Renal Failure
Ufuk Yetkin, Levent Yılık, Necmettin Yakut, Şahin Bozok, Nagihan Karahan, Ali Gürbüz
Pages 7 - 12
Amaç: Kronik böbrek yetmezlikli (KBY) hastalarda koroner ateroskleroza karşın kalp kapak patolojileri daha nadir görülmektedir. Fonksiyonel kapak bozukluklarındaki başlıca sebepler iskemi, valvüler kalsifikasyon, A-V fistüller ve diyalize sekonder artmış endokardit insidansıdır. Metod: Her iki kliniğimizde Nisan 2001 ile Nisan 2003 tarihleri arasında 178 olguya kalp kapak replasmanı uygulandı. Hastaların 7’si (%3.9) KBY’li olup 3’ü (%1.6) sürekli hemodiyaliz programındaydı. Diğer 4 olgu da KBY tanısı almış olmalarına karşın glomerüler filtrasyon hızları %30’un üzerinde olup hemodiyaliz gereksinimleri yoktu. Bu 7 KBY’li olguda gerçekleştirdiğimiz kalp kapak replasmanı girişimlerinin ameliyat öncesi ve sonrası izlemleri ile medikal tedavilerinin ve takip sonuçlarının irdelenmesi esas alındı. Bulgular: Olgularımızın 3’ünde aortik kapak replasmanı, 2’sinde mitral kapak replasmanı (MVR) ve diğer 2’sinde de MVR + koroner revaskülarizasyon işlemini gerçekleştirdik. Son 2 hastadaki kapak patolojisi iskemik natürlü mitral kapak yetmezliği idi. Hastalarımızın fonksiyonel kapasiteleri NYHA sınıflamasında 4 olguda klas III ve 3 olguda klas IV idi. Postoperatif dönemde mortalite ya da önemli bir morbidite faktörü gözlenmedi. İzlemlerinde, hastaların semptomlarında gerileme gözlenirken fonksiyonel kapasitelerindeki iyileşme de belirgindi. Tüm olgularımıza mekanik kalp kapağı replase ettik. Sonuç: KBY’li hastalarda kabul edilir morbidite ve mortalite ile uygulanan kardiyak cerrahi işlem sayesinde kardiyak semptomlarda düzelme, yaşam kalitesinde artma temin edilirken, renal transplantasyon şansı ve yaşam süresinin önemli ölçüde uzaması sağlanmaktadır. Ayrıca kalsiyum metabolizmasındaki bozukluklar dikkate alınarak mekanik kapakların, bioprotezlere tercih edilmesinin gerekli olduğunu da düşünmekteyiz.
Aim: Heart valve pathologies are rare in chronic renal failure (CRF) patients besides coronary atherosclerosis. Valve disfunctions are primarily due to ischemia, valvular calcification, A-V fistula and increased incidence of endocarditis secondary to dialysis. Methods: In both of our clinics, we performed 178 heart valve replacements between April 2001 and April 2003. 7 (3.9%) of them were CRF patients and 3 (1.6%) were in continuous hemodialysis programme. Remained 4 patients had CRF too, but they didn’t need hemodialysis because their glomerular filtration rate was over 30%. We evaluated the preoperative and postoperative follow-ups, medical therapies and control results of these 7 CRF patients, with heart valve replacements. Results: We performed aortic valve replacement in 3, mitral valve replacement in 2 and coronary bypass plus mitral valve replacement in 2 patients. In the latter 2 cases, valve pathology was valve failure with ischemic nature. 4 patients were in class III and 3 were in class IV according to NYHA functional capacity classification. There wasn’t any mortality or important postoperative complications. During follow-up, symptoms and functional capacity were improved. We used mechanical valves in all patients. Conclusion: Cardiac surgical procedure in CRF patients has an acceptable morbidity and mortality and improves symptoms and quality of life. Also the procedure increases the renal transplantation chance and survival prolongs significantly. We suggest that mechanical valves must be preferred to bioprothesis when calcium metabolism disorders are taken into account.

3.Incidence Of Small Bowel Obstruction After Abdominal Surgery
Erol Kisli, Ömer Söylemez, Murat Başer, Çetin Kotan, Osman Güler, Metin Aydın
Pages 13 - 16
Amaç: Abdominal cerrahi sonrası adhezyonlara bağlı gelişen ince barsak obstrüksiyon (İBO) sıklığını incelemektir. Metod: Kasım 1994 – Nisan 2000 arasında kliniğimizde abdominal cerrahi yapılan 2173 hastanın dosyaları retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Abdominal cerrahi yapılan 2173 olgunun 76’sında etyolojik sebep daha önce herhangi bir nedenle geçirmiş oldukları abdominal operasyona ikincil olarak gelişen adhezyonlardı. Bu olguların 66’sına bridektomi ve 10’una ise bridektomi ile birlikte ilave cerrahi yapıldı. Rektosigmoid operasyonu yapılan olguların %13.86’ı, kolon operasyonu yapılanların %12.19’u, kolon dışı barsak operasyonu yapılanların %3.94’ü, diğer abdominal bölge operasyonu yapılanların %2.25’i ve apendektomi yapılanların %1.5’i adhezyonlara bağlı gelişen İBO’u nedeni ile ikinci kez opere edildiler. Sonuç: Kliniğimizde İBO’larının en sık sebebi geçirilmiş operasyonlara bağlı gelişen adhezyonlar idi. Postoperatif adhezyonların en sık sebebi ise geçirilmiş kolorektal operasyonlar idi.
Aim: it is presenting the adhesive small bowel obstruction following abdominal surgery. Method: 2173 patients who had been operated on abdominal surgery in our clinic were investigated retrospectively, between november 1994-april 2000. Results: Etiologic reason in 76 (46.06%) of 2173 patients who had been operated on abdominal surgery was adhesions secondary to previous abdominal operations. Adhesiolysis were performed for 66 of them and additional abdominal surgeries with adhesiolysis were performed for 10 of them. 13.86% of rectosigmoid operations, 12.19% of colon operations, 13.94% of other intestinal operations, 2.25% of other abdominal operations and 1.5% of appendicectomies, had second operation for small bowel obstruction due to adhesions. Conclusion:The most common cause of small bowel obstructions was adhesions due to previous abdominal operations. Besides, the most common cause of postoperative adhesions was colorectal operations.

4.Evaluation of Urinary Cultures in Childhood Age Group
Hamza Bozkurt, Hüseyin Güdücüoğlu, M. Güzel Kurtoğlu, Edibe Nurzen Bozkurt, Selma Gülmez, Mustafa Berktaş
Pages 17 - 21
Amaç: Çalışmada çocuk yaş grubundaki üriner infeksiyon etkenlerinin dağılımı ve bu etkenlere karşı antimikrobiyallerin duyarlılıklarının araştırılması amaçlanmıştır. Metod: Ocak 1997 ile Nisan 2001 tarihleri arasında pediatri servisi ve polikliniğinden gönderilen toplam 22.298 idrar örneği değerlendirmeye alınmıştır. Alınan idrar örneklerinin % 5 Koyun Kanlı Agar (Difco) ve Eozin Metilen Blue Agara (Difco) ekimleri yapılmış, izole edilen patojen bakterilerin identifikasyonları ve antibiyogramları ise Sceptor panelleri (Becton Dickinson-USA) kullanılarak yapılmıştır. Bulgular: Çalışmaya alınan 22.298 idrar örneğinde %23.8 oranında (5311 hasta) kültür pozitifliği saptanmıştır. Bu mikroorganizmaların %41.8’inin Escherichia coli, %13.18’inin Klebsiella pneumoniae, %13.07’sinin Staphylococcus epidermidis, %9.77’sinin Proteus mirabilis, %3.65’inin Enterobacter cloacae, %3.65’inin Klebsiella oxytoca, %2.29’unun Staphylococcus aureus, %1.71’inin Enterobacter aerogenes, %1’inin Proteus vulgaris, %9.86’sının ise diğer Gram pozitif ve Gram negatif mikroorganizmalar oldukları tespit edilmiştir. İzole edilen bakterilere uygulanan antimikrobiyal hassasiyet testi sonucunda; E. coli’ye karşı siprofloksasinin %94, gentamisin, norfloksasin ve amikasinin %93, sefotaksimin %89, seftriaksonun %88 oranları ile, K. pneumoniae’ye karşı siprofloksasinin %95, norfloksasinin %94, amikasinin %82 oranları ile, P. vulgaris’e karşı norfloksasinin %100, siprofloksasinin %95, gentamisinin %91 ve amikasinin %90 oranları ile, P. mirabilis’e karşı siprofloksasinin %95, norfloksasinin %93, sefotaksimin %84, amikasinin %83 oranları ile, E. cloacae’ye karşı norfloksasinin %97, siprofloksasinin %96, amikasinin %90 oranları ile, E. aerogenes’e karşı siprofloksasinin %97, norfloksasinin %96 oranları ile, S. epidermidis’e karşı nitrofurantoinin %93, amikasinin %88, sefuroksimin %85, tikarsilinin %83 oranları ile, S. aureus’a karşı ise amikasin ve sefuroksimin %100 oranları ile en etkili antibiyotikler oldukları saptanmıştır. Sonuç: Bu çalışmanın bölgemizdeki ve yurdumuzdaki çocuklarda görülen üriner sistem infeksiyonlarının ampirik tedavisinde yol gösterici olacağı düşünülmektedir.
Aim: The aim of this study is to detect the distribution of urinary tract infection agents in childhood age groups and their antibiotic susceptibilities. Method: A total of 22.298 urine samples which were collected from pediatrics department and their outpatient services, were evaluated between January 1997 and April 2001. These specimens were cultured in 5% Sheep blood agar (Difco) and Eosine Methylene Blue Agar(Difco) and identification and antibiotic susceptibilities of isolated pathogen bacteria were performed by Sceptor panels (Becton Dickinson-USA). Result: From a total of 22.298 urinary specimens, in 5311 patients (22.8%) positive cultures were detected. Identified microorganisms were E. coli (41,82%), Klebsiella pneumoniae (13.18%), Staphylococcus epidermidis (13.07%), Proteus mirabilis (9,77%), Enterobacter cloacae (3,65%), Klebsiella oxytoca (3,65%), Staphylococcus aureus ( 2.29%), Enterobacter aerogenes (%1.71), Proteus vulgaris (%1), and other gram positive and gram negative microorganisms (%9.86) respectively. The results of antimicrobial tests performed on isolated bacteria, revealed susceptibility of E. coli; to ciprofloxacin 94%, gentamicin, norfloxacin and amikacin 93%, cefotaxime 89%, ceftriaxone 88%, of K. pneumonia; to ciprofloxacin %95, norfloxacin %94, amikacin %82, of P. vulgaris; to norfloxacin %100, ciprofloxacin %95, gentamicin 91%, amikacin 90%, of P. mirabilis; to ciprofloxacin 95%, norfloxacin 93%, cefotaxime 84%, amikacin 83%, of E. cloacae; to norfloxacin 97%, ciprofloxacin 96%, amikacin 90%, of E. aerogenes; to ciprofloxacin 97%, norfloxacin 96%, of S. epidermidis; to nitrofurantoin 93%, amikacin 88%, cefuroxime 85%, ticarcillin 83%, of S. aureus; to amikacin and cefuroxime 100% were found to be the most effective antibiotics against these microorganisms. Conclusion: The study is thought to be a guide for empiric treatment of urinary tract infections of children seen our region and in our cuntry.

5.The Distribution of Blood Group in Van City
İ. Hakkı Çiftçi, Erol Önder, Hamza Bozkurt, Hüseyin Güdücüoğlu, Hanifi Körkoca, M. Güzel Kurtoğlu
Pages 22 - 24
Çalışmada Van Devlet Hastanesi Kan Merkezi’ne 1997-2002 yılları arasında çeşitli nedenlerle kan grubu tayini amacıyla başvuran 18.308 kişinin kan gruplarının dağılımı araştırılmıştır. Çalışma sonucunda incelenmeye alınan 18.308 kişinin % 45.05 A, % 16.14 B, % 30.65 O ve % 8.16 AB kan gruplarından olduğu saptanmış, bölgemizde Rh pozitiflik oranı ise % 90.37 olarak tespit edilmiştir.
In this study, ABO and Rh group of 18.308 subjects were examined in Blood Bank of Van State Hospital between 1997-2002 years. The distribution of A, B, O and AB groups were 45.05 %, 16.14 %, 30.65 % and 8.16 % respectively. Rh positivity was found to be 90.37 %.

OLGU SUNUMU
6.A Case Of Neuro-Behçet Confused With Meningitis
Mesut Ortatalı, Ufuk Dizer, Levent Görenek, Can Murat Beker, Levent Hayat, Alaaddin Pahsa
Pages 25 - 28
Behçet hastalığı, etyolojisi ve fizyolopatolojisi bilinmeyen, tekrarlayan oral, genital ülserler, panüveitis ile karakterize bir episodik vaskülit tablosudur. Hastalık vücudun tüm organlarını aynı anda veya ardışık olarak etkiler. Tutulan sistemlere bağlı olarak, ciddi klinik tablolar ortaya çıkar. Santral sinir sistemi (S.S.S.) tutulumu nöro-Behçet olarak tanımlanmaktadır. Nöro-Behçet, tüm Behçet hastalığı tanısı koyulmuş olguların %20’sinde görülmekle birlikte daha çok erkeklerde rastlanır. Tutulum sonrası olgularda aseptik menenjit, ensefalit, kraniyal sinir paralizileri ve ataksi gibi klinik bulgular görülür. Olgumuzda ortaya çıkan klinik tablo ve laboratuvar bulguları, akut bakteriyel menenjitle uyumlu olup düzenlenen antibakteriyel tedavilerinden faydalanmaması, klinik ve laboratuvar düzelmeye rağmen daha sonra nüks ile seyretmesi nedeniyle araştırılmış ve nöro-Behçet tanısı almıştır. Menenjit olgularının tanısında, vazgeçilmez bir tanı metodu olan beyin omurilik sıvısının (BOS) incelenmesi sonucunda elde edilen veriler sadece S.S.S. infeksiyonlarında değil, Behçet hastalığı gibi infeksiyon dışı bir takım hastalıkların seyri sırasında da ortaya çıkabilir. Elde edilen laboratuvar sonuçları, akut pürülan menenjit bulgularına benzer tabloları taklit edebilir.
Behçet’s syndrome is an episodic disorder of unknown aetiology or pathogenesis, characterized by recurrent oral and genital ulceration and panuveitis. This disease affects all organs of the body concurrently or consecutively and sometimes has a serious prognosis, depending on the system involved. Neurologic disease occurs in less than one-third of patients with Behcet's syndrome and is observed more frequently in men. Abnormalities include aseptic meningitis or encephalitis, cranial nerve palsies, and focal deficits such as paralysis or ataxia. In the present report, we describe a case of Neuro-Behçet which have acute meningial manifestations, and cerebrospinal fluid findings such as pleositosis and elevated protein level. Menengitis form of Neuro-Behçet may also lead to difficulty in differentiating from acute meningitidis.

7.Surgical Treatment of Retroperitoneal Ruptured Giant Abdominal Aortic Aneurysm: (A Case Report)
Veysel Kutay, Hasan Ekim, Melike Karadağ, Cevat Yakut
Pages 29 - 31
Rüptüre abdominal aort anevrizması (r-AAA), günümüzde gelişen teknolojiye rağmen yüksek peroperatif mortalite ve morbiditeye neden olması, hızlı tanı ve cerrahi onarıma ihtiyaç göstermesi bakımından önemini korumaktadır. Bu olguda olduğu gibi nadiren hemodinamik bozulmaya neden olmadan stabil seyredebilir. Üç aydır semptomatik olan ve yirmi gün önce r-AAA tanısı konulan 71 yaşında erkek hastanın sol retroperitoneal bölgeye rüptüre olmuş 10 x 12 cm çapında infrarenal yerleşimli aortik anevrizması başarı ile tamir edilmiştir.
Ruptured abdominal aortic aneurysm (r-AAA) is still keeping an important clinical situation which needs urgent diagnosis and surgical treatment with a high mortality and morbidity rates despite the novel technological development. Rarely, as in our case, it could be remain silent without any hemodynamic deterioration. This is a case presentation of successful surgical repair of 71-year-old man with a retroperitoneal ruptured 10 x 12 cm diameter infrarenal aortic aneurysm which was diagnosed twenty days ago.

LookUs & Online Makale