E-ISSN: 2587-0351 | ISSN: 1300-2694
Van Medical Journal - Van Med J: 5 (2)
Volume: 5  Issue: 2 - 1998
KLINIK MAKALE
1.Tympanoplasty results in children
Ahmet Kutluhan, Hakan Çankaya, Erol Egeli, Faruk Kıroğlu, Serdar Akkaya, Muzaffer Kırış
Pages 63 - 65
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Eylül 1994 yılında açılmıştır. Bu tarihten itibaren 1997 Kasım ayına kadar kliniğimizde yapmış olduğumuz 15 çocuk timpanoplastisinin sonuçlarını bildirmek istedik. Hastalarımızın yaşları 8 ile 16 yıl arasında değişmekte olup ortalama 13.4 idi. Çalışmaya sadece timpanoplasti yapılan hastalar alınmış olup takip süreleri 3 ay ile 36 ay arasında değişiyordu (ortalama 10.8 ay). Tüm hastalara Tip I timpanoplasti yapıldı, kemikçik erozyonu ve stapes tabanı tutulumu olan iki hastada kemikçik rekonstrüksiyonu ikinci operasyona bırakıldı. Postoperatif 3. ay kontrollere göre 13 hastada greft ve işitme başarısı (hava-kemik aralığı ? 10 dB) elde edildi. Greft ve işitme başarısı elde edilemeyen iki vakada şiddetli timpanoskleroz vardı. Sonuç olarak çocuk timpanoplastilerinin ileri yaşlara kadar bekletilmemesi kanaatindeyiz.
We report the 15 childhood-tympanoplasty performed from the beginning September 1994 until November 1997. The ages ranged between 8 and 16 years, mean 13.4 years. The study included the only tympanoplasty cases with a follow up changing from 3 to 36 months (mean 10.8 months). All the tympanoplasties were type I, whereas ossicular reconstruction of two cases with erosion of ossicul (crus longus) and fixassion of stapedial footplate was postponed till a second operation. According to 3rd month follow up postoperatively, 13 patients showed graft and hearing success (Gab air-bone?10 dB), and two cases showed severe tympanosclerosis without graft and hearing success. We have the idea that childhood tympanoplasties could not be postponed for a later age.

2.Superoxide Dismutase, Glutation Peroxidase and Catalase Levels in Patient with Rheumatoid Artritis and Osteoarthritis
Mehmet Akdoğan, Selami Akkuş, Fatma Akkuş, Ahmet Koyu
Pages 66 - 71
Serbest radikaller, bir veya daha fazla eşleşmemiş elektronu bulunan atom veya moleküllerdir. Bu eşleşmemiş elektronlar atom veya moleküllerin kimyasal reaktivitesini bozarak onları reaktif hale getirirler. Aktif fagositler tarafından, yabancı organizmaları öldürmek için büyük miktarda serbest radikal üretimi meydana gelir. Kronik inflamasyonlar esnasında bu normal koruyucu mekanizma, doku hasarına neden olacak düzeye gelebilmektedir. Son zamanlarda, serbest radikallerin immün sistem ve inflamasyonda önemli rolleri olduğu tanımlanmıştır. Çalışmamızda, romatoid artrit ve diz osteoartriti olan hastalarla birlikte, sağlıklı kontrollerin eritrosit antioksidan enzim (SOD,GSH-Px,CAT) aktivitelerine bakılarak oksidatif stresin bu hastalıklardaki rolünün araştırılması amaçlandı. RA'li hastalardaki SOD değerleri OA ve kontrol grubuna göre daha düşük idi (sırasıyla t=1.96, p=0.06 , t=3.89 p=0.0003). GSH-Px aktiviteleri arasında ise, RA ile OA ve OA ile kontrol grupları arasında anlamlı bir fark bulunmazken (sırasıyla t=.08 p=0.28 , t=0.79 p=0.43), RA ile kontrol grubu arasmdaki fark az anlamlı idi (t=1.97 p=0.05). Buna göre, RA'li hastalarda GSH-Px aktivitesi kontrol grubundan daha düşük idi. CAT aktivitesi, RA'li grupta OA'e göre anlamlı olarak düşük iken (t=2.15 p=0.04), RA ile kontrol grubu arasında önemli bir fark gözlenmedi (t=1.07 p=0.29). RA'de antioksidan savunma sistemlerinden olan enzim aktivitelerinde azalma olmaktadır. Bu durum, bu enzimlerin reaksiyonlar esnasında fazla miktarda kullanılmasına veya serbest radikallerle inhibisyonuna bağlı olabilir.
A free radical is any atom or molecule that contains one or more unpaired electrons. The unpaired electrons alter the chemical reativity of an atom or molecule, usually making it more reactive than the corresponding non-radical. Activateted phagocytes generate large amounts of free radicals as part of the mechanism by which foreign organisms are killed. During chronic inflammations this normal protective mechanism may become damaging. Researcers now recognise that free radicals are critical players in immune system and the process of inflammation. Our study was undertaken in an attemp to determine the activities of antioxidant enzymes (SOD, GSH-Px, CAT) in erythrocytes isolated from patients with rheumatoid arthritis (RA), osteoarthritis (OA) of knee joints and, as control, from healthy volunteers. In patients with RA, median SOD activity was lower than patients with OA and controls (t=1.96 p=0 06, t=3.89 p=0.0003 respectively). GSH-Px activity in RA was lower than control (t=1.97 p=0.05). While, the activity of CAT in RA was significantly lower than OA, there was no significant difference between RA and control groups (t=2.15 p=0.04, t=1.07 p=0.29 respectively). Decreased antioxidant enzyme activities were established in patients with RA. The decrease in enzyme levels may be explained as these enzymes were used excessively in chemical reactions, or were inhibited by free radical generation.

3.Clinical and Radiological Evaliation of the 100 Patients with Low Back Pain
İbrahim Tekeoğlu, Turgut Göksoy, Nazım Gürbüzoğlu
Pages 72 - 75
Bu çalışmada Y.Y. Ü. Tıp Fakültesi Fiziyatri Servisinde tedavi gören bel ağrılı olguların klinik, radyolojik bulgular ve tedavi sonuçlarının değerlendirilmesi yapıldı. Kliniğimizde yatırılan bel ağrılı 100 hastanın dosyalarında retrospektif nitelikte inceleme yapıldı. Hastaların fizik muayenesi ile beraber rutin laboratuvar testleri, direkt lomber grafiler ve bilgisayarlı tomografik analizler,gereken olgularda da bilgisayarlı tomografi ve elektronöromiyografi analizlari yapılmıştır. Bu çalışmada hastaların sahip olduğu konjenital anomaliler, disk hernisinin seviyesine, eşlik eden hastalıklar ve tanılarına göre sınıflandırılması yapıldı. Yaş, cinsiyet, geçirilen travma ve hastalık süreleri analizi yaptık ve uygulanan tedavi türleri ve alınan sonuçları tartıştık. Olguların % 64’de disk hernisi, % 24 ‘de dejeneratif disk hastalığı görülmüştür. Disk hernilerinin sınıflaması şöyleydi: L 3-4 seviyesi: 5 olgu (% 7.8), L 4-5 seviyesi: 24 olgu (% 37.5), L 5-S 1seviyesi: 17 olgu (% 26.6), L4-5 + L5-S ı birlikte: 14 olgu (% 21.8), L3-4 + L4-5 + L5-S 1 birlikte: 3 olgu (% 4.7). Disk hernisi ile beraber bulunan en sık patolojiler osteoporoz (% 22), faset sendromu (%23), spondilolistezis (% 5) ve kanal stenozudur (% 4). Vakaların % 16’sına yalnız medikal, % 84’üne ise medikal + fizik tedavi yapılmıştır. Konservatif tedaviden yararlanmayan 4 hasta disk hernisi nedeni ile operasyona sevk edilmiştir. Tedavi sonuçları şöyledir; bel ağrısı nedeni ile tedavi edilen hastaların %68’de tam düzelme, % 17’de kısmi düzelme, % 10 olguda bulgularda değişme görülmemiştir. Sonuç olarak hastande tedavi edilen bel ağrılarının çoğunluğunu disk hernisi ve dejeneratif disk hastalığı oluşturmaktadır ve buna en sık eşlik eden patolojiler de faset sendromu, osteoporoz ve spondilolistezistir.
In this study we made clinical assessement and evaluation of radiological findings and treatment outcomes of low back pain patients admitted to Physiatry Department 100 patients were retrospectively evaluated together with physical examination, rutin laboratory tests, direct lomber x-rays, and when needed, computerized tomography and electroneuromyography were done for each patient. We classified patients according to their congenital anomalies, level of disc herniation, associated disorders and diagnosis. We analized age, sex, the time lapsed till diagnosis, trauma as the cause of low back pain and discussed the types and the outcome of treatments. In 64% of patients lombardisc herni discal and in 23% degenerative disc disease were present. The classification of disc herniations were as the follows;. L 3-4 level: 5 patients (7.8%), L 4-5 level: 24 patients (37.5%), L 5- S1 level: 17 patients (26.6%), L4-5+ L5-S1 level in combination: 14 patients (21.8.%) and L3-4+ L 4-5+ L 5-S1 levels in combination: 3 patients (4.7.%). Other most frequent diseases present in combination with disc hernia were osteoporosis (22%), facet syndrome (23%) spondylolisthesis(5%) and spinal stenosis (4%), 14% of patients were treated with only medication and 86% of them were treated with medication + physiotehrapy. 4 patients who had not get releif, had been referred for surgery. The following tretment outcomes occured: Complete releif in 68%, partial releif in 17 % and no reply to the treatment in 10 % of patients. In conclusion most of the low back pain, admitted to the hospital, consisted of disc hernia and degeneratif disc disease and the most frequent accompanying pathologies were facet syndrome, osteoporosis and spondylolisthesis.

4.Diaphragmatic Elevation After Hearth Surgery
Hasan Ekim, Metin Aydın, İmdat Dilek
Pages 76 - 78
Açık kalp ameliyatlarından sonra %10-60 arasında diyafragma elevasyonu görülmektedir. Slush buz hipotermisinin frenik sinirde oluşturduğu hasar neden olarak gösterilmişse de başka mekanizmalar da rol oynar. Sekiz yıllık bir süre içinde değişik merkezlerde açık kalp ameliyatı olan 268 hasta (214 erkek, 54 kadın) çalışma kapsamına alınmıştır. Yaşları 18 ile 76 arasında değişmekte ve ortalama yaş 54 idi. Slush buz uygulanan 193 hastanın 50 sinde (%25) diyafragma yüksekti. Slush uygulanmayan 75 hastanın ancak 3'ünde (%4) yüksekti. Slush buz uygulanan ve orterla mammario interna (IMA) grefti kullanılmadan koroner bypass yapılan29 hastanın 2'sinde (%7) , Slush buz uygulanan ve IMA grefti kullanılarak koroner bypass yapılan 110 hastanın 41'inde (%37) diyafragma yüksekti. Sonuç olarak, slush buz kullanımı diyafragma elevasyonu insidensini artırmakta ve IMA grefti uygulanmasıyla daha da artmaktadır.
Diaphragmatic elevation has been reported after open hearth surgery with an incidence ranging from 10% to 60%. Phrenic nerve cold injury resulting from the use of iced slush topical hypothermia has been suggested as the cause of elevated diaphragm, although other mechanisms have been implicated. We retrospectively studied 268 patients undergoing cardiac operations with cardiopulmonary bypass in different units over an 8 years period. This study comprised 214 men and 54 women ranging in ages from 18 to 76 years with mean age of 54 years. Of 193 patients in whom iced slush was employed, 50(26%) had elevated hemidiaphragm. When slush was not employed elevated hemidiaphragm developed in 3 (4%) of 75 patients. With iced slush was employed, elevated hemidiaphragm developed in 2 (7%) of 29 patients without internal mammary artery takedown versus 41 of 110 patients (37%) with takedown of internal mammary artery. Our data suggest that the use of topical iced slush is associated with an increase in the incidence of elevated hemidiaphragm. The propensity to elevated hemidiaphragm is increased further when the IMA graft is performed.

5.Retrograde Analysis of Patients Admitted to the Outpatients Clinic of Physiatry in 1997
İbrahim Tekeoğlu, Turgut Göksoy, Betül Erdem Bakan
Pages 79 - 83
Çalışmanın amacı 1997 yılında yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Polikliniği’ne başvuran hastaların döküm ve analizinin yapılmasıdır. Ocak 1997’den Aralık 1997’ye kadar polikliniğe müracaat eden hasta kayıtları retrospektif olarak incelenmiştir. Hastalar disk hernilerinin lokalizasyonları, osteoartrit, inflamatuvar artrit, yumuşak doku romatizmaları, en çok yerleştiği yerler, türleri ve uygulanan tedavilerle beraber, yaş, cinsiyet, eğitim durumları, kırsalda ve kentte yaşamaları yönünden sınıflandırıldı.Hastaların %60.3’ü kadın, %39.6’sı erkekti. 30-70 yaş grubundaki hastalar tüm başvuruların %63.5’ni oluşturmaktadır. En fazla başvuru %21.4 oranında disk hernileri olup, bunu sırasıyla artrozlar %19.8, yumuşak doku romatizmaları %15. 9, artritler %6.8 ve brusella %2.8 oranıyla izliyor. Hastaların % 42.2’sine disk hernisi tanısı konmuş olup bu da lumbal bölgede servikal bölgeden daha fazla görülmüştür. Disk herni hastalarının % 64.9’u 21-40 yaş arasındaydı. Bu hastalar konservatif tedavi yöntemlerini cerrahi tadaviden daha çok tercih ettiler. Tüm hastaların %0.78’ne cerrahi girişim yapılmıştır.
The aim of this study was the analysis of the patients admitted to the Yüzüncü Yıl Üniversity, Faculty of Medicine Department of Physiatry outpatient clinics in 1997. The submissions to the unit, in the time of January and December 1997, were evaluated retrospectively. Classification was made according to gender, age, education, urban and rural living as well as the location of disc herniations, mostly affected joints in osteoarthritis and inflammatuary arthritis, varieties of soft tissue rheumatisms, and therapies applied to the patients. 60.32% of patients were female and 39.68% of them were male. 63.5 % of all patients were in the ages between 30 and 70. The most frequently diagnosed diseases were disc herniations (21 %), osteoarthritis (19.8 %), soft tissue rheumatism (15.9 %), inflammatuary arthritis (6.8 %) and brucellosis ( 2.8 %) respectively. 42.2 % of patients were diagnosed as herniated nucleus whic was more frequent in lumbar region than cervical region. 64.9 % of disc herniations were in the ages between 21 and 40. This group of patients had prefered conservative treatment to surgical intervention. Surgical intervention had been performed on 0.78% of all patients.

6.Examination of incus excavation by light microscopy
Murat Çetin Rağbetli, Atıf Aydınlıoğlu, Ahmet Kutluhan, Hakan Çankaya
Pages 84 - 86
Bu çalışmada, incus kemikciği üzerinde depresyon araştırıldı. Materyaller otopsilerden elde edildi. Horizontal kesitler ışık mikroskobunda incelenerek depresyonların lokalizasyonu ve histolojik yapısı belirlendi. Excavatio incudis her seviyede, ortalama 150? derinliğinde ve erkeklerde kadınlara nisbetle daha fazla derinlikte bulundu. Depresyonların gelişmesinde biomekanik faktörlerin etkili olabileceği düşünüldü.
In this study, excavation in the bone surface of the incus was investigated at four levels. The frequency of occurrence of excavations was recorded at each of these level and histologic appearance was examined by light microscope. In all levels examined, excavations were encountured with an average of 150? and males showed a greater degree of excavation than females. It is suggested that excavations occur in response to biomechanical factors.

7.Comparison of the morphological properties of the coronary arteries and conduits used as coronary artery graft
Papatya Keleş, Atıf Aydınlıoğlu, Murat Çetin Rağbetli, A. Rıza Erdoğan, Yahya Ünlü
Pages 87 - 92
Çalışmamızda yedi kadavra ve sekiz otopsiden elde edilen koroner arterlerden ramus interventricularis anterior (RIA), ramus interventricularis posterior (RIP) ve ramus circumflexus (RCF) ile, koroner by-pass operasyonlarında greft olarak kullanılan vena saphena magna (VSM), arteria thoracica interna (ATI), arteria gastroepiploica dextra (AGD), arteria epigastrica inferior (AEI) ve arteria radialis (AR)'in morfolojik özellikleri incelenerek karşılaştırıldı. Bu damarlardan alınan örnekler, boy, çap, duvar kalınlığı ve histolojik özellikleri yönünden incelendi. Koroner arterlerden RIA’nın en yüksek değerlere sahip olduğu ve greft olarak kullanılan damarların uzunlukları’nın yeterli olduğu tesbit edildi. VSM’nin orta bölgesi koroner arter grefti olarak en uygun bölge bulundu. AR ve ATI koroner arterlere en yakın çap değerinde tesbit edildi. Oküler mikrometre yardımı ile greftlerin tunica intima ve tunica media kalınlıkları ölçülerek en yüksek değer AR’e ait bulundu (321.33?m?31.81). Histolojik incelemelerde koroner arterler, AEI, AGD ve AR musküler tipte, ATI ise elastik bulundu. Koroner arterler ile greft olarak kullanılan damarlar’ın çap ve duvar kalınlıkları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu görüldü. Duncan çoklu karşılaştırma testi ile arterler arasında benzerlik araştırıldı ve ATI’nın koroner arterlere en yakın değere sahip olduğu bulundu.
In this study, comparison was made between the morphological properties of the coronary arteries including ramus interventricularis anterior (RIA), ramus interventricularis posterior (RIP) and ramus circumflexus (RCF) and six conduits (used as coronary artery graft) vena saphena magna (VSM), arteria thoracica interna (ATI), arteria gastroepiploica dextra (AGD), arteria epigastrica inferior (AEI) and arteria radialis (AR). The materials were harvested from seven cadavers and 8 autopsies of died individuals with nonvascular diseases. Lenght, lumen diameter, wall thickness, and histological structure were examined on the samples obtained from these vessels. The highest measurements of coronary arteries were obtained from RIA samples. The lenghts of all conduits were adequate for coronary artery graft. Mid segment of VSM was found to be more adequate part with 3.25 mm diameter. The most similar diameter value from arterial conduits to coronary arteries was measured from AR and ATI. In histological examination, coronary arteries, AEI, AGD, and AR were found as muscular type, and ATI as elastic type. The differences between coronary arteries and the conduits were statistically significant with respect to the diameters and wall thicknesses. The similarities between coronary arteries and the conduits were investigated by Duncan’s multiple range test and the values of ATI were the most similar to those of the coronary arteries.

8.Conventional Radiography and Computed Tomography Findings in the Lung Hidatid Cysts
M.Emin Sakarya, Halil Arslan, Kürşat Uzun, Metin Er, Bülent Özbay, Kemal Ödev
Pages 93 - 96
Bu çalışmanın amacı, akciğer kist hidatiğinin tanısında konvansiyonel radyografi ve bilgisayarlı tomografi bulgularının karşılaştırılmasıdır. Çalışma grubu 2 enstitüde 1990-1997 yılları arasında incelenen toplam 21 hastadan oluşmaktadır. Ortalama yaş 40.5 olan hasta grubunda 9 erkek, 12 kadın bulunmaktaydı (yaşları 6 ile 65 arasında). Tüm hastaların konvansiyonel akciğer radyografileri ve bilgisayarlı tomografi incelemeleri bulunmaktaydı. Konvansiyonel radyografi ve bilgisayarlı tomografi incelemeleri retrospektif olarak değerlendirildi ve bulgular karşılaştırıldı. Tüm hastalarda radyolojik olarak konulan kist hidatik tanısı histopatolojik olarak doğrulandı.
The aim of the study was to compare the findings of conventional chest radiography and computed tomography in the diagnosis of lung hidatid cysts. The study population consisted of 21 patients with lung hidatid cyst from two institutions between 1990 and 1997. The group included 9 men and 12 women with a mean age of 40.5 years (between 6 to 65 years). All patients had both conventional chest radiography and computed tomography scans. The conventional chest radiography and computed tomography scans were retrospectively evaluated to identify the lesions, and compared the findings. The radiologic diagnosis of hidatid cyst was confirmed by histopathologicaly in all patients.

OLGU SUNUMU
9.Fitz Hugh Curtis Syndrom: A Case Report
Abdülaziz Gül, Çetin Kotan
Pages 97 - 99
Fitz Hugh Curtis (FHC) sendromu, pelvik inflamatuar hastalık geçiren kadınların %5-10'unda görülür. Karında özellikle sağ üst kadranda belirgin semptomlarından dolayı FHC sendromu klinik olarak biliyer patolojiler başta olmak üzere bir çok hastalığı taklit etmekte ve infertilite nedeni olabilmektedir. Bu yazıda FHC sendromu; laparoskopik olarak tanısı konulup, mikrobiyolojik olarak doğrulanan bir olgu literatür ile birlikte gözden geçirildi.
Fitz Hugh Curtis (FHC) syndrome appears in the 5 to 10 percent of women who have pelvic inflamatory disease . FHC syndrome clinically mimics many disease such as biliary pathology and may be cause of infertility. In this article, Fitz Hugh Curtis Syndrome which was diagnosed laparoscopically and confirmed microbiologically was discussed in view of the literature.

10.Primary Central Nervous System Lymphomas
Ertekin Arasıl, Cumhur Dinçer, Atilla Erdem, Ayhan Attar, Celal Bağdatoğlu, Gökalp Silav, Gülşah Bademci
Pages 100 - 102
Primer santral sinir sistemi lenfomaları, nadir gözlenen ve kraniospinal axis boyunca sınırlanmış lenfomalar olarak tanınırlar. Bütün beyin tümörlerinin %1'inden daha azında görülmelerine rağmen özellikle son 10 yıl içinde görülme sıklıkları artmıştır. Bunun nedeni özellikle immünosüpresif hastalardaki prevalansın artışıdır. Bu çalışmada 1993-1996 yılları arasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroşirürji A.B.D.’da primer santral sinir sistemi lenfoması tanısı almış ve tedavileri düzenlenmiş 6 olgu literatür bilgileri ışığında değerlendirilmiştir.
Primary central nervous system lymphomas are very rare conditions, represent less than 1% of all primary brain tumors. They are defined as lymphoma limited to the cranial-spinal axis without systemic disease. In the last 10 years, their frequency have been higher because of the immünosuppressive patients. Such 6 cases were treated between the years 1993-1996 in the University of Ankara Medical School, Dep. of Neurosurgery. In this study with the lights of literature, the diagnosis and treatment modalities of PCNSL will be discussed.

11.Beau's Lines" Nail Deformity
Ahmet Metin, Mevlüt Güzeloğlu, İbrahim Delice, Şule Subaşı
Pages 103 - 105
Tırnak plağı yüzeyinde enlemesine çöküntüler olarak bilinen "Beau çizgileri" tırnak bozukluğu, matrikste tırnak plağı büyümesinin kesintiye uğramasına bağlı gelişir. Etiyolojisinde sistemik ve lokal travmaların, sitotoksik ajanların ya da metabolik olayların söz konusu olduğu Beau çizgileri deformitesine, orta yaşlı bir kadın hastada kısa süreli sıkı bir zayıflama diyeti ve ağır ekzersiz programları sonrası rastlandı. Bu ekzersiz ve diyet programı organizma için sistemik ve metabolik bir travma olarak kabul edilerek, az görülmesi nedeni ile olgunun bildirimi uygun görüldü.
"Beau's lines" nail deformity is known as transverse depressions on the nail plate and caused by nail growth interruption in the matrix. Beau's lines nail deformity in whose etiology there are some systemic and local traumatic whose factors, cytotoxic agents or metabolic events, was met in a woman who was on short duration and strict diet with heavy exercise programs. We concluded that this heavy exercise and strict diet are assumed to lead systemic and metabolic trauma to her body.

DERLEME
12.Intervertebral disc: Part 3.Altered functional properties
Atıf Aydınlıoğlu
Pages 106 - 110
İntervertebral diskler yaş ve travmanın etkisi ile değişikliklere uğrar ve bazı rejeneratif özelliklere sahiptir. Bu bölümde discus intervertebralisler’in hidrostatik, mekanik ve rejeneratif özellikleri ilgili literatür ışığında gözden geçirildi.
The intervertebral disc undergoes changes with age and trauma and has some regenarative properties. In this rewiev article, the hydrostatic, mechanical and regenerative properties of the intervertebral discs are being rewieved in the light of related literature.

13.Subarachnoid Hemorrhage and Vasospasm
Selçuk Çomoğlu, Ali Kemal Erdemoğlu
Pages 111 - 113
Vazospazm, subaraknoid hemorajinin (SAK) sık ve önemli bir komplikasyonudur. Erken dönemde gelişen iskemik vasküler olaylar %30 oranında rastlanırken, mortalite %7 oranındadır. Anjiografi ve transkraniyal doppler tanıda son derece faydalı tekniklerdir. Tedavide kalsiyum antagonistlerinin önemi son yıllarda giderek artmakta ve yeni ilaçlar araştırma aşamasındadır.
Vasospasm is an important and major complication of subarachnoid hemorrhage. In early period, ischemic vascular events has been estimated in 30% of patients with 7% of mortality. Angiography and transcranial doppler techniques are so useful in the diagnosis. In the recent years, the importance of calcium antagonists in the treatment of vasopasm increased and new drugs are in proceeding.

14.Immunization After Hematopoietic Stem Cell Transplantation
İmdat Dilek, Celalettin Üstün, Günhan Gürman
Pages 114 - 119
Hematopoietik kök hücre transplantasyonu yapılan hastalar transplantasyonun erken döneminden itibaren şiddetli immünokompromizedirler. Sık ve fırsatçı enfeksiyonlar için risk aylarca devam etmektedir. Bununla birlikte, bu hastalarda reimmünizasyonun rolü iyi belirlenmiş değildir. Tetanoz ve difteri toksoidleri gibi protein antigenler polisakkarid antigenlerden daha immünogeniktir. Bununla birlikte, yeni polisakkarid-protein konjuge aşılar da daha immünogenikdir. İnaktif polio virus aşısı başarılı olarak kullanılmaktadır. Sağlıklı hastaların çoğu transplantasyondan sonra 12. aydan itibaren verilen aşılara yeterli antikor cavabı oluşturabilmektedirler. Bununla birlikte, graft versus host reaksiyonu aşıya cevabı azaltabilmektedir. Literatür, allogeneik kemik iliği transplant hastalarında standart aşıların kullanılmasını desteklemekle birlikte, periferik kök hücre transplant hastalarında aşılama ile ilgili yeterli veri bulunmamaktadır. İmmün yeniden yapılanma verileri temel alındığında, post-transplant ikinci yıldan itibaren sağlıklı alıcıların çoğu normal cevap verme yeteneğine kavuşmaktadırlar. Bununla birlikte, hematopoietik kök hücre transplant hastalarında immünizasyonun optimal zaman ve metodu için daha çok veriye gereksinim vardır. Bu makalede, hematopoietik kök hücre transplant hastalarında rutin aşıların kullanılması ile elde edilen literatür sonuçları özetlenmiştir.
Hematopoietic stem cells transplant patients are severely immunocompromised during the immediate post-transplant period. The risk for common and opportunistic infections may persist for many months. However, the role of reimmunization for these patients remains unsettled. Protein antigens such as tetanus and diphtheria toxoids are more immunogenic than polysaccharide antigens. The new polysaccharide-protein conjugate vaccines also appear more immunogenic. Inactivated poliovirus vaccine has been used successfully. Most healthy patients produce adequate antibody titers to vaccinations that are given 12 months after transplantation. Therefore, the presence of chronic graft versus host disease can diminish the response for vaccination. The literature supports the use of standard vaccines in allogeneic bone marrow transplant patients. However, relatively few data are available about reimmunization after peripheral stem cells transplant patients. Based on immune recovery data, most healthy recipients should be capable of responding normally by 2 years after transplantation. Therefore, more data on the optimal methods and timing of immunization are needed. This review article summarizes the main results obtained with the clinical use of currently available vaccines on hematopoietic stem cells transplant patients.

LookUs & Online Makale