E-ISSN: 2587-0351 | ISSN: 1300-2694
Van Medical Journal - Van Med J: 8 (4)
Volume: 8  Issue: 4 - 2001
KLINIK MAKALE
1.Transverse Foramen Bipartite
Atıf Aydınlıoğlu, Ahmet Kavaklı, Hakkı Yeşilyurt, Saadet Erdem, Celalettin Eroğlu
Pages 110 - 112
Bu çalışmanın amacı foramen transversarium duplikasyonlarını araştırmaktır. Anabilim dallarımızda mevcut 222 servikal omur üzerinde foramen transversarium bipartita varyasyonu araştırıldı. İncelemeye alınan servikal vertebralar dört gruba ayrıldı: C1, C2, C3-C6, C7. Atlas ve axis omurları üzerinde bu varyasyona rastlanmadı. C3-C7 omurları üzerinde tesbit edilen varyasyonlar bilateral, unilateral-sol unilateral-sağ olarak kaydedildi. Sonuçlar literatür bilgileriyle karşılaştırıldı. Bu varyasyonun klinik önemi literatür bilgileriyle tartışıldı.
In this work, duplications of the foramina transversaria of the spinal column were investigated. Two hundred and twenty-two foramina transversaria in dry cervical vertebra from our departments were studied and classified in four groups: C1, C2, C3-C6, C7. No duplication was observed on atlas and axis vertebra. Duplications found on C3-C7 were recorded as: bilateral, unilateral-left, unilateral-right. Results are compared with the literature. Clinical significance of this variation is discussed by the light of the literature.

2.Demographic Features Of Our Cases With Acute Upper Gastrointestinal Bleeding And Risk Factors
İlyas Tuncer, İsmail Uygan, M.Kürşat Türkdoğan
Pages 113 - 116
Amaç: Akut üst gastrointestinal kanama (AÜGİK) önemli morbidite ve mortalite nedenlerinden biridir. Tedavideki farmakolojik ve endoskopik ilerlemelere rağmen mortalitesi hala %10 düzeyindedir. Metod: 1997-2000 yılları arasında AÜGİK nedeniyle gastroenteroloji kliniğine yatırılan 161 olgu; geliş şikayeti, kanamanın yeri ve etiyolojik nedenler yönünden retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: AÜGİK teşhisi konulan 161 olgunun 55’i kadın (%35),106’sı erkek (%65), yaş ortalaması 50,2±15,3 (17-90 yaş arası) idi. Risk faktörü olarak olgularımızın 30 (%18)’u aspirin veya nonsteroidal antiinflamatuvar ilaç, dördü (% 2,4)’ü varfarin, biri alkol kullanıyordu. AÜGİK en sık nedeni peptik ülser (%26 mide, % 17 doudenum) olup, tüm kanamalı olguların %43’ünü oluşturmakta idi. İkinci sıklıkta özofagus varis kanaması (%25), üçüncü sıklıkta mide ve gastrik erozyonlar (%19) AÜGİK nedeni olarak tespit edildi. Erkeklerde özofagus varis kanaması (%28), kadınlarda mide ülseri (%29) AÜGİK’ın en sık nedeni olarak saptandı. Durdurulamayan veya tekrarlayan kanama nedeni ile yedi (%4.3) olguya cerrahi müdahale uygulandı. Sekiz (%4.9) olgu ise (altısı özofagus varis kanaması, biri mide karsinomu, biri mide ülseri) “exitus” oldu. Sonuç: Akut üst GİK’in en önemli nedeni peptik ülser bulunurken, ikinci sırada özofagus varis kanaması gelmekteydi.
Aim: Acute upper gastrointestinal bleeding (AUGIB) is one of the most important causes of the morbidity and mortality. Despite advances in the pharmacological and endoscopic treatments, its mortality is still about 10%. Method: One hundred sixty one patients were hospitalised in our gastroenterology department because of AUGIB between 1997- 2000. They were retrospectively evaluated with respect to admission complaints, bleeding location and etiological causes. Result: Fifty-five of 161 patients with AUGIB were female (35%) and 106 were male (65%) with average age 50.2? 15.3 (between 17-90). Thirty of the patients (18%) used aspirin or nonsteroidal anti-inflammatory drug, 4 (2,4%) Warfarin and one of then alcohol as a risk factor. The most frequent cause of AUGIB was peptic ulcer, with a rate of 43% (26% stomach and 17% duodenum). The second cause was esophageal varices bleeding (25%) and the third cause was gastric erosions (19%) in the etiology of AUGIB. Seven patients (4,3%) underwent surgical operation due to recurrent or continuous bleeding and 8 patients (4,9%) died (six esophageal varices bleeding, one gastric cancer, and one gastric ulcer). Conclusion: Peptic ulcer has been found to be the most important cause of AUGIB in our clinic. Bleeding from esophageal varicies in cirrhosis is the second most common cause.

3.Prognostic Factors in The Patients with Acute Epidural Hematoma
Nejmi Kıymaz, Özgür Demir, Taner Yazıcı, Çiğdem Mumcu, Bayram Çırak
Pages 117 - 119
Amaç: Kliniğimizde takip ve tedavisini yaptığımız akut epidural hematomlu vakalar retrospektif olarak inceleyip, prognozunu etkileyen faktörlerin araştırılması amaçlandı. Metod: Kliniğimizde Mart 1996- Şubat 2000 tarihleri arasında takip ve tedavisini yaptığımız epidural hematomlu 47 hasta yaş, cinsiyet, etyoloji, başvuru sırasındaki klinik durum, hematomun lokalizasyonu, uygulanan tedavi ve prognoz açısından değerlendirildi. Tüm hastalara tanı Bilgisayarlı Beyin Tomografisi (BBT) ile konuldu. Bulgular: Epidural hematom tanısıyla takip ve tedavisini yaptığımız 47 hastanın yaşı 15 gün- 73 yaş (ortalama 24 ? 16) arasında değişiyordu. Olguların 36’ sı (%77) erkek, 11’ i (%23) kadındı. Hastaların tamamında etyoloji travmaydı. Epidural hematomlu hastaların 24’ ünde (%51) yüksekten düşme travmalar içinde ilk sırayı alıyordu. En sık tespit edilen bulgu ise 24 (%51) ile hasta şuur düzeyinde kötüleşmeydi. Hastaların geliş Glaskow Koma Skala’sı (GKS) ise şöyleydi: 30 (%64) hastanın 12-15 arasında, 8 (%17) hastanın 8-11 arasında, 9 hastanın (%19) ise 7 ve altındaydı. Epidural hematomun en sık yerleşim yeri %44 ile temporoparyetal bölgeydi. Hastaların 32’ sinde (%68) kraniotomi ile epidural hematom boşaltıldı. Kalan 15 (%32) hastaya konservatif tedavi uygulandı. Tüm epidural hematomlu hastalar içinde mortalite %13’ dü (6 hasta). Bu eksitus olan hastaların tamamının giriş GKS’ sı 7 ve altındaydı. Sonuç: Epidural hematomlu hastalarda prognozu belirleyen en önemli faktör, hastaların epidural hematomdan etkilenme düzeyini gösteren, GKS ile değerlendirdiğimiz hastanın geliş nörolojik şuur durumudur.
Aim : The aim of this study is to retrospectively assess prognostic factors of the patients with acute epidural hematoma who were treated and followed up in our clinic. Method : Between March 1996 and February 2000 47 patients with acute epidural hematoma were evaluated according to age, sex, etiology, clinic feature, localization of hematoma, treatment, prognosis and out-come. All diagnosis were made by CT. Result: Mean age of the 47 patients with acute epidural hematoma was 24 ? 16 (15 days-73 years). Thirty-six of the patients (77%) were male and 11 of the patients (23%) were female. The etiology for all the patients was trauma. Falling down was the major type of trauma (n=24, 51%). Major finding was depression of consciousness level (n=24, 51%). In 30 patients (64%) GCS values were between 12and15. GCS values of 8 patients (17%) were between 8 and 11 and GCS values of 9 patients (19%) were 7 and below. Most common localization was temporal-pariatal region. Thirtytwo patients (68%) underwent hematoma drainage surgery with craniotomy. Rest of the patients (n=15) treated conservatively. Mortality for all the patients was 13%. GCS values of all the patients who died were 7 and below on the admission day. Conclusion: Major factor which effects the prognosis for the patients with acute epidural hematoma is the neurologic level of the patients which is effected by epidural hematoma and evaluated with GCS.

4.The Relationship between Salmonella Infecton and Coronary Artery Disease
Recep Demirbağ
Pages 120 - 124
Amaç: Ateroskleroz koroner arter hastalığının(KAH) altta yatan en önemli sebebidir. Yapılan çalışmalarda aterosklerozda inflamasyonun rol aldığı bilinmektedir. Bununla ilgili olarak pek çok mikroorganizma üzerinde çalışma yapılmıştır. Bu çalışmamızda daha önceden yapılmamış olan, KAH olan ve olmayan hastalar arasındaki salmonella enfeksiyonu geçirme sıklığı açısında fark olup olmadığını araştırdık. Metod: Çalışmaya koroner arter hastalığı olan (35 E, 5 K, Yaş ort.: 54.1+8.46) 40 ve olmayan (24 E, 16 K, Yaş ort.: 50.7+7.7) 40 olgu alındı. Salmonella typhi O(TO) antikor titresi 1/200 altında ve salmonella typhi H(TH) antikor 1/200 ve üzerinde olanlar salmonella typhi ile enfeksiyon geçirmiş olarak kabul edildi. Amerikan Kalp Cemiyetinin kotlama sistemine göre segmentlerden herhangi birinde ? %50 bir darlığın bulunması anlamlı koroner arter hastalığı, segmentlerden hiç birinde darlık saptanmayanlar ise KAH olmayan grup olarak değerlendirildi. Bulgular: Gruplar arasında yaş, sigara kullanımı, hipertansiyon, diyabetes mellitus, ailede KAH öyküsü, hematokrit ve kan kolesterol değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. Koroner hastalığı olmayan grupta kadın cinsiyet oranı, KAH olan grupta ise miyokardiyal infarktüs geçirme sıklığı daha fazla bulundu (p<0.05). Salmonella typhi H antikor titresi KAH olan 22, olmayan 21 hastada 1/200 ve üzerindeydi (p>0.05). Koroner hastalığı olan grupta salmonella geçiren ve geçirmeyenler arasında tutulan damar sayısı ve ortalama darlık yüzdesi anlamlı fark izlenmedi (p>0.05). Sonuç: Çalışmamızın sonucu salmonella enfeksiyonu geçirmiş kişilerde KAH görülme sıklığı açısında fark olmadığı kanaatini uyandırmaktadır.
Aim: Atherosclerosis is the main underlying cause of coronary artery disease (CAD), Numerous studies have reported that infection may be a risk factor for atherosclerosis. There have been numerous seroepidemiological studies an association between infection and CAD. In this study was investigated at having frequency of salmonella typhy infection with CAD and compare without CAD. Method: Forty patients (35 M, 5 F, mean age 54.1+8.46 years) with CAD and forty patients (24 M, 16 F, mean age 50.7+7.7 years) without CAD were included in the study. Patients whose salmonella typhy O (TO) antibody titre is down 1/200 and whose salmonella typhy H (TH) antibody is 1/200 and up, had been accepted as salmonella typhy infection. According to American heart society’s spell system if > % 50 narrowness had been found anyone coronary segment is accepted with CAD, and none of coronary segment which hadn’t been established narrowness, is accepted without CAD. Results: No statistically significant difference existed between groups for age, smoking, hypertension, diabetes mellitus, family history of heart disease, hematocrit and blood cholesterol levels. Female sex in without CAD group and having frequency of myocardial infarcts in female sex was observed in as a significant difference (p<0.05). Antibody titre of TH 1/200 and up was found 22 patients with CAD and 21 patients without CAD(p>0.05). In addition, in group CAD; between patients who had had salmonella and who hadn’t been watched significant difference at involved coronary vessel number and mean narrowness percent. Conclusion: In conclusion, this study was suggested that they’re no difference CAD on patients who had had salmonella infection.

5.Our Experience In Colorectal Cancer Treatment
Ersin Özgören, Erol Kisli, Metin Aydın, Hasan Aslantürk, Osman Güler, Murat Başer, Şevki Şahin
Pages 124 - 127
Kolorektal kanser insidansı Türkiye’de geniş bir coğrafi dağılım göstermektedir. Bir çok hasta ileri evrelerde saptanabilmekte ve çoğu zaman tek tip bir tedavi ile takip edilmektedir. Bu konuda kliniğimizin yaklaşımını ortaya koymak amacıyla,1994-2001 yılları arasında Y.Y.Ü Tıp Fakültesi Genel Cerrahi kliniğinde kolorektal kanser tedavi protokolüne alınmış 69 hastanın dosyaları retrospektif olarak tarandı. Seride rektal kanserli hastalar çoğunlukta idi (%30) bu hastaların 9’una abdomino-perineal rezeksiyon uygulandı, diğer hastalara tümör yerleşim yerlerine göre ve preoperatif evreleme göz önüne alınarak cerrahi rezeksiyonlar yapıldı. İnrezektabilite oranı %7 idi ve rektal kanserli hastalarda sfinkter korunabilme oranı %52 idi. Tüm kolorektal kanserli hastaların %96’sı adenokarsinomdu. Modifiye Aster –Coller evrelemesinde evre B ve C olarak değerlendirildiler. Evre A’da hiç hasta yoktu. Ortalama takip süresi 48 ay olan hastaların bu süre içerisinde 28’inde nüks gelişti, (%40) ve 6 hasta (%0.08) uzak organ metastazlarına bağlı olarak kaybedildi. Ülkemizde kolorektal kanser hastalarının büyük bir kısmına ileri evrelerde tanı konulabilmektedir (1). Multimodalite tedavi protokollerinin uygulamaya konulması ve lokoregional ve sistemik kontrolün iyi bir biçimde sağlanabilmesi ile ileri dönemde tespit edilen hastalar içinde bir takım güçlüklerin üstesinden gelinebilir.
Aim: The incidence of colorectal cancer show wide extend in Turkey. Many of patients could be able to diagnose in further stage and mostly they treat and follow with only one treatment protocol. Method: Medical record of 69 colorectal cancer patients was searched between 1994-2001 at department of general surgery of Yuzuncu Yıl University, Van. Results: Rectal cancer patients were more (30%), abdominopelvic resection was performed to nine of these patients. Different surgical resection were applied to the rest of the patients in according to tumor site and preoperative stage. The ration of inresectability was 7% and the ration of preserving sphincter was 52% in rectal cancer patients. 96% of all colorectal cancer patients were adenocarcinoma. In according to Modified Aster-Coller stage system they were evaluated as stage B and C. There were no patients in stage A. Recurrence was occured in 28 (40%) patients during median follow-up period that was 48 month and 6 (0.08%) patients were died due to distant organ metastasis. Conclusion: Many of the colorectal cancer patients could be diagnosed in further stage in our country. It could be better applying multimodal protocol and supplying locoregional and systemic control in further stage of colorectal cancers.

OLGU SUNUMU
6.Simple ranula: evaluation of treatment modality in our cases
Hakan Çankaya, Ahmet Kutluhan, Muzaffer Kırış, Murat İçli
Pages 128 - 130
Ranula ağız tabanının ön bölümünde yer alan retansiyon kistidir. Bebeklik çağdan itibaren hemen her yaşta görülebilen ranulaların tedavisinde marsupializasyondan başlayarak kitlenin yada sublingual bezin parsiyel yada total eksizyonları uygulanmaktadır. Bu çalışmada 1996-2000 yılları arasında kliniğimizde tanı konularak tedavileri yapılan beşi kız, üçü erkek sekiz basit ranulalı olguyu inceledik. Yaş ortalaması 7?2.62 ve en sık şikayetleri dil altında ağrısız, yumuşak, fluktuan kitle olan olguların altısı ilk defa başvururken iki vakada geçirilmiş ameliyat hikayesi mevcuttu. İlk defa başvuran altı vakaya marsupializasyon, operasyon hikayesi olan iki vakaya ise total eksizyon uygulandı. Ortalama 18 ay takip edilen hastalardan hiç birisinde nüks görülmedi. Daha önce opere edilmemiş basit ranulalı vakalarda marsupializasyonu, operasyon hikayesi olan vakalarda total sublingual bez eksizyonun gerekli olduğu sonucuna vardık.
The ranula is a retention cyst which takes place on the anterior part of mouth floor.In the treatment of ranula which may be seen in almost all ages beginning childhood period, from marsupialisation to partial or total excision of the mass or sublingual gland have been applied. In this study, we examined 8 cases with simple ranula, five of whom female, three male diagnosed and treated in our clinic between 1996-2000. Mean age was 7 ?2.62 and the most frequent complaint was painless, soft, fluctuating sublingual mass. Six of the cases had been admitted firstly and two had an experienced operation history. While marsupialisation was applied to the six cases who were admitted firstly, total excision was applied to the two cases with operation history. No relapse was recorded in patients followed meanly 18 months. We concluded that marsupialisation is required in cases priorly not having an operation, and total excision of the sublingual gland may be preferred in cases priorly operated.

7.Pneumotosis Cystoides Intestinalis (Case Report)
Kısmet Bildirici, Bekir Yaşar, Betül Peker
Pages 131 - 133
Pnömotozis kistoides intestinalis, barsak duvarında submukozal veya subserozal lineer ya da kistik şekilde gaz bulunması ile karakterize önemli, nadir bir hastalıktır. Burada, 55 yaşında erkek hastada saptanan pnömotozis kistoides intestinalis sunulmuştur. Hastanın onaltı yıldır bulantı, kusma şikayeti vardı. Mide-duodenum grafisinde pilor stenozu ön tanısı ile operasyona alındı. Operasyonda ileumda hava kistleri izlenmesi nedeniyle rezeksiyon uygulandı.
Pneumotosis cystoides intestinalis is a rare but important condition in which gas is found in a linear or cystic form in the submucosa or subserosa of the bowel wall. In this article, a pneumatosis cystoides intestinalis case is presented which is defined in a patient who is suffering from nausea, vomitting for sixteen years and operated due to suspicion of pyloric stenosis after double contrast barium meal examination of the stomach and duodenum. The ileum is resected due to gas-filled cysts.

DERLEME
8.Tell Your Trouble To Marko Paşa…
Çağatay Üstün
Pages 134 - 136
Marko Paşa deyimi Türk halkı arasında oldukça iyi bilinen bir terimdir. Sanılanın aksine Marko Paşa aslında hukukçu değil, bilgili ve tanınmış bir hekimdir. Onun kısa yaşamını incelerken rastladığımız en önemli özelliklerin hazır cevap, mizahı seven ve döneminin tıp öğrencisine yardıma çalışan bir kişi olduğunu gözlemlemekteyiz. Bu yönleriyle kültürümüzde ve eğitim hayatımızda derin izler bırakmış Marko Paşa’yı saygıyla anıyoruz.
Marko Pasha is a quite well known proverbal idiom even though the Turkish Public opinion tkink he was a lawyer, he was actually medical doctor. While we were examining his short life, we observed that one of the most important point was his speed with its sense of humor and always eagerness to help medical students. With these personality specialties, he left deep influence in Turkish common cultural and educational life and he became a folk figure.

LookUs & Online Makale