E-ISSN: 2587-0351 | ISSN: 1300-2694
Van Medical Journal - Van Med J: 9 (1)
Volume: 9  Issue: 1 - 2002
DERLEME
1.The Toxic Efects Of Subchronic (13 WEEKS) Formaldehyde Inhalation on Some Enzymes In The Kidney Of Male Rats
H.Ramazan Yılmaz, O.Aslan Özen, Ahmet Songur, Sadık Söğüt, Hüseyin Özyurt, Mustafa Sarsılmaz
Pages 1 - 5
Bu çalışmada, subkronik formaldehit inhalasyonunun, sıçan böbreğinde karbohidrat metabolizmasının önemli enzimleri olan Glukoz-6-fosfat dehidrogenaz (G6PD), 6-fosfoglukonat dehidrogenaz (6PGD), Laktat dehidrogenaz (LDH), Malat dehidrogenaz (MDH) ve Heksokinaz (HK) enzim aktivitelerine etkisi araştırıldı. Bu amaçla, 24 adet yetişkin erkek Wistar-Albino sıçan kullanıldı. Bu sıçanların formaldehit inhale ettirilmeyen 8 tanesinden kontrol grubu oluşturuldu. Subkronik formaldehit inhalasyonunun toksik etkisinin araştırıldığı hayvanların 8 tanesine 10 ppm dozunda, diğer 8 tanesine de 20 ppm dozunda 13 hafta süreyle formaldehit inhale ettirildi. Böbrek dokusundaki enzimlerin aktiviteleri spektrofotometrik olarak tayin edildi. 10 ppm dozu inhale ettirilen sıçanlarda, böbrek 6PGD (p<0.01), LDH (p<0.001) ve MDH (p<0.01) enzim aktivitelerinde kontrole göre önemli bir artma gözlendi. 20 ppm dozu inhale ettirilen sıçanlarda, böbrek HK ve G6PD enzim aktivitelerinde önemli bir azalma bulundu (p<0.05). 6PGD (p<0.05), LDH (p<0.01) ve MDH (p<0.05) enzim aktivitelerinde ise, önemli bir artma gözlendi. Sonuç olarak, erkek sıçanlara inhale ettirilen iki ayrı dozda formaldehitin, böbrek G6PD, 6PGD, LDH, MDH ve HK enzim aktivitelerini değiştirerek glukozun esas olarak girebileceği ana metabolik yolları etkilediği söylenebilir.
In this study, the toxic effects of subchronic formaldehyde inhalation on the activities of hexokinase (HK), glucose-6-phosphate dehydrogenase (G6PD), 6-phosphogluconate dehydrogenase (6PGH), lactate dehydrogenase (LDH), and malate dehydrogenase (MDH) of the kidney of male rats were investigated. The aim of this study was to evaluate whether enzyme activities are changed in the kidney of rats exposed to subchronic formaldehyde inhalation (13-weeks). Twenty-four male Wistar albino rats were randomly divided into three separate groups. The first eight rats were used as control group. Rats were exposed to atmosphere containing 10 (n=8) and 20 ppm (n=8) formaldehyde for 13 weeks, respectively in group I and group II Spectrophotometric method was used to determine the activities of the enzymes. The results showed a remarkable increase in 6PGD (p<0.01), LDH (p<0.001), and MDH (p<0.01) activities in the kidney tissues from rats exposed to 10 ppm formaldehyde for 13-weeks compared to controls. It was shown significantly that the HK and G6PD activities were reduced (p<0.05) and 6PGD (p<0.01) and MDH (p<0.05) activities were increased in the kidney tissues from rats exposed to 20 ppm formaldehyde for 13 weeks.As a result, it can be suggested that formaldehyde at two different doses inhaled by male rats may affect the main metabolic roots of glucose leading to the changes of the enzyme activities of kidney G6PD, 6PGD, LDH, MDH, and HK. Although underlying mechanism that affects enzyme activities is not clear, it seems more likely to change the activities by direct mechanism on enzyme activity rather than indirect mechanisms such as transcription and translation processes of the enzymes.

KLINIK MAKALE
2.The Epidemiologic Evaluation of Eye Injuries.
Murat Özdemir, Tekin Yaşar, Şaban Şimşek, Arzu Çevik
Pages 6 - 11
Amaç: Göz travmalarında bölgesel risk faktörlerini, travmanın en çok etkilediği toplum kesimlerini ve travma nedenlerini araştırmak. Metod: Hastanemiz Acil Ünitesi’ne göz yaralanması yakınması ile başvuran 402 hastanın 415 gözü değerlendirildi. Hastalar yaş, cinsiyet, meslek grupları, travma olduktan sonra hastaneye başvuruncaya kadar geçen süre, konulan tanı, etkilenen göz ve komşu dokular, travmanın nedeni, travmanın tipi, yatış süreleri, ilk ve son görme keskinlikleri açısından incelendi. İstatistiksel değerlendirmeler ki-kare testi ile yapıldı. Bulgular: Olgularımızın 328’i (%81.59) erkek, 74’ü (%18.41) kadındı (p<0.05). Ortalama yaş 18.69?5.14 (2-80) yıl olarak saptandı. Olguların 225’i (%56.00) 15 yaş ve altında yer aldı. Elli yaşın üstünde ise sadece 6 (%1.50) olgu vardı. Yaş grupları arasındaki fark istatistiksel olarak da anlamlı bulundu (p<0.05). Travmadan en fazla etkilenen meslek grupları çocuklar hariç tutulduğunda, işçiler (%12.93) ve çiftçilerdi (%11.44), (p<0.05). Travmadan sonra hastaneye başvurana kadar geçen süre 42.40?12.25 saat (15 dakika-2 ay) olarak saptandı. Travma nedenleri değerlendirildiğinde ilk sırayı 125 olguyla (%30.12) oyun kazaları aldı ve bunu 97 olgu (%23.40) ile ev kazaları takip etti. Tanılar arasında 122 olgu (%29.40) ile birinci sırayı kornea perforasyonu aldı ve bunu 90 olgu (%21.72) ile korneal abrazyon ve epitel erozyonları izledi. Hifemaya da %20.72 sıklıkla üçüncü sırada rastlandı. En sık görülen travma tipi kesici-delici (%48.01) yaralanmalardı. Sonuç: Bölgemizde, göz travmalarının erkeklerde kadınlara göre ve çocuklarda yetişkinlere göre daha sık görüldüğünü saptadık. Ayrıca sanayi ve tarım kesiminde çalışanların, göz travmaları açısından diğer meslek gruplarına göre daha fazla risk taşıdığı sonucuna vardık.
Aim: To evaluate the regional risk factors, and types and causes of ocular trauma. Methods: Four-hundred and five-teen eyes of 402 cases who applied with ocular trauma to emergency unit of our hospital were evaluated. The cases were assessed according to age, sex, occupation, time interval from trauma to emergency unit, diagnosis, influenced ocular and adjacent tissues, causes of trauma, types of trauma, duration of hospitalization, initial and final vision. Statistical evaluations were performed with chi-square test. Result: Three-hundred and twenty-eight cases (81.59%) were males, and 74 (18.41%) were females. Mean age was found as 18.69?5.14 (2-80) years. Fifty-six percent of the patients were children (?15 years). Only six patients were 50 and over years. The Difference between age groups was statistically significant (p<0.05). The most frequently seen occupation groups were workers (%12.93) and farmers (%11.44), (p<0.05) excluding the children. Time interval from trauma to emergency unit was found as 42.40?12.25 hours (15 minutes-2 months). The most common cause of eye trauma was game accidents (30.12%), and it was followed by home accidents with 97 (23.40%) cases. The most common diagnosis was corneal perforation (29.40%), and it was followed by corneal abrasion (21.72%). The most frequent type of trauma was sharp injuries (48.0%). Conclusion: We found that the eye traumas were more frequent in males than females and in children than adults in our region. And also, we concluded that the eye injuries were more frequent in workers and farmers than other occupation groups.

3.Standardisation of Aduditory Brain Stem Responses According to Age and Gender
Nuh Mehmet Erdem, Zafer Akan, Ömer Anlar, Hakan Çankaya, Metin Tulgar
Pages 12 - 18
Amaç: Bu çalışmanın amacı, gelecekte benzer hastaların sonuçlarını değerlendirmede referans oluşturmak üzere Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Araştırma Hastanesi normal auditory brainstem response (ABR) kayıtlarının yaş ve cinsiyete göre standartlarının belirlenmesidir. Metod: Her yaş grubundan toplam 188 sağlıklı erkek ve bayana 90 dB HL’de 10/s stimulus sıklığı ile ABR testi uygulandı. Bulgular: I.,II.,III.,IV. ve V. dalgalara ait Latans ve Inter Peak Latans (IPL) değerleri kaydedildi ve standart sapmaları da (SS) hesaplandı. Sonuç: Laboratuvarlar arasında farklı standart değerlerin olabileceği gerçeğine uygun olarak; Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Odyoloji Laboratuvarı için ABR standartları ortaya konuldu.
Aim: The aim of this study was to determine (Auditory Brainstem Response) standards recorded from normal subjects at Yuzuncu Yil University, Medical Faculty Research Hospital, Van which could be helpful reference to asses the results of similar patients in the future. Method: ABR test was applied to 188 healthy people, in all range of age, at 90 dB HL with 10/s repeating stimulus. Results: Latence and Inter Peak Latence (IPL) values of I., II., III., IV. and V. waves were recorded. Standart Deviations (SD) were also calculated. Conclusion: Considering that there would be differences among the standard values obtained from various laboratories, ABR standards of Odyoloji Laboratory, Faculty of Medicine of Yuzuncu Yil University were established.

4.Serum Protein Levels in Healty Old Seubjects in Van Region
Mehmet Tarakçıoğlu, İmdat Dilek, M. Ramazan Şekeroğlu, Haluk Dülger, Reha Erkoç, Emin Avcı, Halis Aksoy
Pages 19 - 23
Yaşlanma sürecinde bir çok biyokimyasal ve fizyolojik değişiklikler meydana gelir. Bu çalışmada Van merkez ve çevre yerleşim birimlerinde yaşayan sağlıklı yaşlılarda serum total protein düzeyleri ve bunların elektroforetik fraksiyonlarının serum düzeylerinin araştırılması amaçlandı.Bu çalışmaya merkez ve çevre yerleşim birimlerinde yaşayan yaşları 50-85 (ortalama yaş 63 ? 7 yıl) arasında olan sağlıklı 165 yaşlı birey alındı. Kontrol grubunu ise yaşları 20-40 (ortalama yaş 32 ? 8 yıl) arasında olan 25 sağlıklı yetişkin bireyler oluşturdu. Yaşlı grupta ortalama total protein 7,35?0,8 (g/dl), albumin 3,6?0,53 (g/dl) ve globulin 3,75?0,60 (g/dl) olarak bulundu. Total protein ve albümin düzeyleri yaşlılarda kontrol grubuna oranla düşük bulundu, fakat sadece albümin düşüklüğü istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0.05). Elektroforetik olarak da serum albümin düzeyleri anlamlı olarak düşük (p<0.01) ve alfa–1 globulin ve gama-globulin düzeyleri anlamlı olarak yüksekti (p<0.05).Van ve çevresinde yaşayan sağlıklı yaşlılarda total protein düzeyleri normal sınırlar içinde bulunmakla birlikte, yaşlanmaya bağlı olarak albumin düzeylerinin azaldığı ve globulin düzeylerinin ise arttığı gözlenmiştir.
There are some biochemical and physiological changes inold population. In this study serum levels of total protein and electrophoretical fractions of 165 healthy elderly persons with different social economic levels and nutrition habits living in Van region were analysed. Also a control group composed of 25 healthy adults aged between 20 and 45 participated. In the elderly group, mean total protein, albumin and globulin levels were 7,35?0,8 (g/dl), 3,6?0,53 (g/dl) and 3,75?0,60 (g/dl), respectively. Total protein and albumin levels of elderly compared with the control group were lower, but only albumin levels were statistically significantly (p<0,05). Electrophoreticaly, whilst serum albumin levels were significantly lower (p<0.01), alpha-1 and gamma globulin levels were higher (p<0.05). In conclusion total protein levels of healthy elderly in Van region were found in normal range, albumin levels decreased, as globulin levels increased.

5.The Effects of Insulin and Oral Antidiabetic Use on Coronary Collateral Score in the Diabetic Patients
Recep Demirbağ, Murat Yüce, Cevat Kırma
Pages 24 - 27
Amaç: Diyabetes Mellitus (DM) ve Koroner Kollateral Dolaşım (KKD) arasındaki ilişki tam olarak bilinmemektedir. Diyabetes mellituslu hastalarda kollateral gelişmesinin iyi olmadığı sınırlı sayıda çalışmada gösterilmiştir. Bununla birlikte diyabetin tipi ve KKD arasındaki ilişki incelenmemiştir. Bu çalışmada insüline bağımlı ve bağımlı olmayan diyabetikler ile kontrol grubunu KKD üzerine olan etkilerini karşılaştırdık. Metod: Çalışmaya insüline bağımlı olmayan 100 hasta (67E, yaş ortalaması 59.5 + 8) ve insüline bağımlı 100 hasta (60E, yaş ortalaması 60 + 7) ve diyabeti olmayan 100 olgu (55E, yaş ortalaması; 58.8 + 9) kontrol grubu olarak alındı. Bütün olguların en az bir koroner arterde % 75 ve üzerinde darlığı olanlar çalışmaya dahil edildi. Her üç koroner arterinde % 90 ve üzerinde darlığı olanlar çalışmaya alınmadı. Kalp kapak hastalığı, öncesinde bypass operasyonu ve koroner anjiyoplasti yapılanlar, kronik obstrüktif akciğer hastalığı ve renal yetersizlik gibi sistemik hastalığı olan olgular çalışmadan çıkarıldı. Bulgular: Her üç grupta temel klinik ve laboratuar bulguları açısından anlamlı fark yoktu. Kollateral skoru ise insülin kullanan grupta (1.51 + 1.06) diğer iki gruba (insülin almayan diyabetikler(1.85 +1.3, p<0,001), kontrol grubu (2,4 + 0,86, p<0,001)) göre düşük bulundu. Aynı zamanda insüline bağımlı olmayan grupta koroner kolleteral skor indeksi kontrol grubuna göre düşüktü (p<0,01). Sonuç: Diyabetik bütün olgularda koroner kollateral skoru (KKS) kontrol grubuna göre daha düşüktür. İnsüline bağımlı diyabetiklerde KKS insüline bağımlı olmayanlara göre daha düşüktür. Bu etkinin insüline bağımlı diyabetiklerde insülininin etkisinde olabileceğini düşündürmektedir.
Aim: The relationship between diabetes mellitus (DM) and coronary collateral circulation is not well known. A few limited study showed that coronary collateral circulation was poor in patients with DM. Also, it is not investigated that relationship between coronary collateral circulation and type of DM. The aim of this study was to evaluate the effects of insulin dependent diabetes mellitus (IDDM) and non-insulin dependent diabetes mellitus (NIDDM) on coronary collateral circulation compared to control group. Methods: One hundred patients with NIDDM (67 M, mean age: 59±8) and 100 patients with IDDM (60M, mean age:60±7 ) and 100 patients without DM (55 M, mean age: 58±9 ) as a control group were enrolled in this study. All the patients had at least one coronary artery narrowed more than 75%. Patients with three -vessel disease in whom all the vessels were narrowed more than 90% were excluded from the study. Also patients with valvular heart disease, formerly CABG operation and invasive coronary procedure, chronic obstructive lung disease, and systemic diseases (e.g.renal failure) were excluded. Coronary collateral circulation were graded according to the Rentrop scoring system. Results: There was no significant difference between three groups in regard to duration of the DM, baseline clinical and laboratory findings. The coronary collateral scoring was lower in patients with IDDM (1.51±1.06) than the NIDDM group(1.85±1.3, p<0.001) and control group (2.4±0.86, p<0.001), respectively). Also coronary collateral scoring was lower in patients with NIDDM than the control group (p<0.01). Conclusion: In all the patients with DM (whether IDDM or NIDDM), the coronary collateral scoring was significantly lower than the control group. On the other hand, in patients with IDDM the coronary collateral scoring was lower than the patients with NIDDM. We think that this effect is due to the insulin use in patients with IDDM.

6.Advanced Stage Hypopharynx Cancer: Our Cases and Outcomes
Hakan Çankaya, Muzaffer Kırış, Ahmet Kutluhan, Muammer Karaayvaz, Erol Egeli, Murat İçli, Faruk Kıroğlu
Pages 28 - 33
Amaç: Kliniğimizde tanı ve tedavileri yapılan hipofarenks kanserli hastaları değerlendirmek. Metod: 1997-2000 yılları arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalında hipofarenks karsinoma tanısı konmuş 11 vakanın retrospektif analizi yapıldı. Bulgular: Vakaların altısı kadın beşi erkekti. Vakaların ortalama yaşı 46.7 yıldı. Bu hastalardaki en önemli etyolojik ajan sigara içmek idi. Altı tümör piriform sinüs, üç tümör postkrikoid ve iki tümör posterior duvardaydı.Tanı konulduğunda bir hasta evre III ve diğerleri evre IV idi. Üçü prevertebral fasyanın tutulduğu ve ikisi uzak metastazlı toplam beş vaka inoperabl olarak kabul edildi. Bu vakalardan dördü herhangi bir tedaviyi kabul etmedi. Geriye kalan iki vakaya kemoterapi uygulandı. Kalan beş vakaya total laringofaringoözofajektomi, iki taraflı boyun diseksiyonu ve gastrik pull-up ile rekonstriksiyon yapıldı. Operasyon sırasında herhangi önemli bir komplikasyon gelişmedi. Oral beslenmeye ortalama postoperatif onuncu günde başlandı. Opere edilen tüm hastaların ortalama yaşam süreleri 16.8 (12-18 ay) aydı. Sonuç: İleri evre hipofarenks kanserlerinde yapılan total laringofaringoözofajektominin rekonstrüksiyonunda gastrik pull-up yöntemi halen en uygun cerrahi yöntemdir.
Aim: To evaluate the patients with hypopharyngeal cancer diagnosed and treated in our clinics. Metods: Retrospective analysis of 11 cases diagnosed with hypopharyngeal cancer in Yüzüncü Yıl University, Medical Faculty, the Department of Otolaryngology between 1997-2000 was done. Results: The cases included six female and five male patients. The mean age of the cases was 46.7 years. The most important etiological agent in these patients was smoking. Six tumors were pyriform sinus, three were postcricoid tumors, and two were posterior wall tumors. When diagnosed, one patient was in Stage III and the others were in stage IV. Five cases- three with prevertebral fascia involvement and two with distant metastasis – were accepted as inoperable. Four of these patients denied any treatment, and two patients (one inoperable and one operable cases) underwent chemoradiotherapy. To remaining five patients it was performed total laryngopharyngoeosaphagectomy, bilateral neck dissection, and reconstruction by gastric pull-up procedure. No important complication developed following operations. Oral feeding of the patients were started on postoperative day 10. The mean survival of operated patients was 16.8 (12-18 months) months. Conclusion: As a conclusion, in reconstruction of total laryngopharyngoeosaphagectomy in advanced hypopharyngeal carcinoma, gastric pull-up procedure is still most favorable choice.

OLGU SUNUMU
7.Diafragma Eventrations in Adults; Is surgery necessary?
A.Feridun Işık
Pages 33 - 37
Amaç : Diyafragma yükselmeleri, özellikle erişkinlerde nadir görülen hastalıklardandır. Önemli bir kısmı sıradan tahliller ya da başka bir hastalıktan dolayı çekilen akciğer röntgenlerinde saptanmaktadır. Amacımız, bu hastalığın, belirti ve bulgu vermese dahi kendiliğinden iyileşme oranının oldukça düşük olmasından dolayı, gelecekteki yan etki ve güçlüklerden hastayı korumak için, saptandığında ameliyat edilmesini vurgulamaktır. Gereç ve yöntem: Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı’nda 1998-2000 yılları arasında 5 hasta diyafragma yükselmesi tanılarıyla izlenmiş, bunlardan üçü ameliyat edilmiştir. Sonuçlar: Hastalarda varolan belirti ve bulgular ameliyat sonrasında kaybolmuştur. Hiçbir ciddi yan etkive güçlük ortaya çıkmamış, hastalar 8 ay ile 3 yıl arasında takip edilmişlerdir. Erken ya da geç dönem ölüm görülmemiştir. Yorum: Diyafragma yükselmeleri,hastaları gelecekteki yan etki ve güçlüklerden koruma amacıyla ameliyat edilmelidir. Göğüs boşluğunun açılması büyük ve gereksiz bir işlem olarak görülmemelidir.
Aim: Diaphragma eventrations are rare diseases especially in adults. Most of them are recognized during examinations which are performed for another disease or routinely. Our purpose is to emphasize that it has to be operated when it is found out for preventing patients from the complications in future. Materials and methods: In Thoracic Surgery Department of Yüzüncü Yıl University Medical School, between 1998-2000, five patients with diaphragma eventrations were followed and three of them were operated. Results: Symptoms and physical findings before operation, dissapeared after plication of diaphragma. No serious complication was observed. Follow up was 8 months – 3 years. No mortality was seen. Comment: Diaphragma eventrations has to be operated to prevent patients from complications in future. Thoracotomy mustn’t be considered as a major procedure for this disorder.

DERLEME
8.General Vision to Pathologies of Acute Artery Occlusion
Ufuk Yetkin, Ali Gürbüz
Pages 38 - 46
Arterlerin konjenital ya da arter duvarında ve lümeninde edinsel olarak oluşan patolojik değişiklik neticesinde anatomik bütünlüklerinin bozulmasına veya kanın kalpten organlara ve çevreye ulaşımını düzenli ve yeterli şekilde sağlamak olan çok önemli görevlerinde düzensizlik ve yetersizlik oluşmasına arter hastalıkları denilmektedir. Akut arter tıkanmaları ise damar cerrahisinde anevrizma ruptürleri ve arter yaralanmalarını takiben üçüncü acil sırada yer almaktadırlar. Tedavide başarı şansını yükselten iki temel faktör ise kısa sürede tanı konulması ve acil müdahalede bulunulmasıdır. Akut arter tıkanmasına yol açan başlıca beş neden sırasıyla bu yazıda aktarılacak olup bunlar akut arter embolileri, akut arter trombozları, arter yaralanmaları, phlegmasia caerulea dolens ve dissekan aort anevrizmalarından oluşmaktadırlar.
Artery diseases are defined as deterioration of anatomic integrity that resulted from pathologic changes in congenital arteries and wall of arteries, or insufficiency or disorder in blood flow from heart to organs and to periphery. Acute artery occlusions are in tertiary range in vascular surgery following rupture of an aneurysm and artery injuries. Two main factors increasing success rate in treatment are to establish early diagnosis and to make intervention immediately. Five major reasons for acute artery occlusion are acute artery embolies, acute artery thrombosis, artery injuries, phlegmasia caerulea dolens and dissected aortic aneurysm and they hereby will be discussed respectively.

LookUs & Online Makale